Bu adam öldükten sonra başladı kutsal kitapların anlattığı ahir zaman.
Doğru ile yanlış birbirine karıştı.
İyi bildiğimiz ne varsa çirkefe bulaştı,
Kötü bildiğimizin içinde cevher bulduk.
Bir başka çağ açıldı, bir başka zaman…
. . .
Aynaların sırı döküldü.
Leyla kötü yola düştü, Mecnun pezevenkliğe başladı.
Dervişler beline zünnar bağlar oldu, keşişlerin ceplerinden prezervatif düştü.
Efendi hazretleri soytarı imiş, haşmetmeab oğlancı…
Musa katlden, İsa madrabazlıktan, Muhammed sübyancılıktan yargılanır oldu.
. . .
Su kirlendi, orman yandı, toprak kirli bulaşık süngerine döndü.
Şairler şiir yazamaz oldu.
Soyu bozuğun cümlesi hönkürmekte koltukta.
Soylular kul, soylular geda, soylular maraba…
Para pul, servet lükata, mansıp bahşiş…
Çoban kalmadı dağlarda, hepsi ali makamlarda.
. . .
Marmara Kafe kapandı… Yavuz lokanta açtı Çatladıkapı’ya…
Çorlulu’da, İlesam’da, Kubbealtı’nda oturanları tanımaz olduk.
Yar, yaren birbirine küs…
Hepimiz firavunun kuluyuz…
Asamızı attığımız yerde kıvrılmakta yılanlar.
Tanrı’nın mahalle muhtarı kadar itibarı yok.
Derdimiz çok, derdimiz yok…
Bu adam gitikten sonra oldu herşey.
. . .
Nusret Özcan…
Bir ömre bedel saadetmiş sen ile bir içimlik sarma sigara.
Öylesine kaleme gelmez bir devr-i saadetmiş.
Aşk ola…
. . .
Kalemim mi?
Kırdım senden sonra.
Kırdım Nusret Özcan.